ULUSLARARASI GÖÇ KONFERANSI SONUÇ DEKLARASYONU YAYINLANDI

5.977

Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Rektörlüğü tarafından düzenlenen açılışını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın gerçekleştirdiği ‘Göç: Önümüzdeki Yirmi Yılın Projeksiyonu ve Ötesi’ başlıklı uluslararası konferans tamamlandı.

‘Göç: Önümüzdeki Yirmi Yılın Projeksiyonu ve Ötesi’ başlıklı uluslararası konferans, 244 başvurunun üç kör hakem değerlendirmesinden sonra, 35 ülkeden 140’a yakın bilim insanının katıldığı, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın açılışını gerçekleştirdiği, ‘Göç: Önümüzdeki Yirmi Yılın projeksiyonu ve Ötesi’ konulu Uluslararası Konferansı tamamlandı.  22-23-24 Şubat 2021 tarihlerinde 32 panel oturumuyla gerçekleştirilen konferansta hakem değerlendirmesi sonucunda seçilen tebliğlerin bir kısmı Cambridge Scholars’ta edite edilmiş bir kitap olarak yayınlanacak ve bir kısmı Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde ‘Özel Göç’ sayısı olarak yayınlanacak.  Özet kitapçığı ise https://interdisipliner.deu.edu.tr/en/registration/ adresinde erişime açıldı.

Konferansta sunulan tebliğler neticesinde alandaki problemler ve çözüm önerileri dile getirildi ve genel olarak aşağıdaki sonuçlara ulaşıldı:

1-Göç ile ilgili genel tanımların yanında AB’nin insan haklarına ilişkin temel değerlerinin, göçmenler konusunda gündeme getirilmediği belirtildi.

2-Akademisyenlerin verdiği sunumlarda, bazı hükümetlerin zorla göç ettirme politikasına yöneldiği ve bu hususun Uluslararası Ceza Mahkemesi Sözleşmesi’nin 7. maddesine aykırılık teşkil ettiği ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanma gerekçesi olduğu, göç konusunun, ülkeler arasında politikadan ari bir şekilde çözüme kavuşturulması gerektiği, 1951 Cenevre Sözleşmesinin şu anda yeterli olmadığı, gelişen dünyada göçmenlere çözüm olmadığı gibi, ülkelerde yaşanan çatışmalar ve diğer sıkıntılara,  sığınmacıların/mültecilerin yaşadığı problemlere de çözüm olmadığı belirtildi.

3-Dünya üzerinde süren çatışmaların sona erdirilebilmesi için Uluslararası Hukukun mekanizmalarının yeterince işletilmediğine değinildi. Birleşmiş Milletler, Güvenlik Konseyi dünya barışı ve güvenliğini bozduğunu düşündüğü devlete karşı kuvvet kullanılması kararı alabilir. BM Şartı’nın 41. ve 42. maddelerinde belirtildiği üzere güvenliğin ve barışın sağlanması için Güvenlik Konseyi kararlar almak durumundadır.  İnsan Hakları ihlalleri ve çatışmanın olduğu bölgeden kitlesel göç çıkışını önlemek için BM ‘in müdahale yetkisini kullanmaması bu mülteci krizini önlemede yeterince etkin olmaması ve uluslararası hukukun mekanizmalarını çalıştıramaması gündeme getirildi. Uluslararası hukukun müeyyide gücü ve sistemin eksiklikleri bu anlamda eleştirildi.

4-Mülteciler/sığınmacılar konusunda Avrupa tarafından yükü paylaşmak konusunda daha çok çaba gösterilmesi gerektiği gündeme getirildi.

5-Dünya üzerinde genel olarak mülteci ve sığınmacı sorununun Orta Asya, Uzak Doğu, Afrika, Orta Doğu gibi bölgelerde birçok ülkenin sorunu olduğu ancak 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne bu bölgelerdeki devletlerin imzacı taraf olmadığı, dolayısıyla koruma konusunda bir paralellik olmadığı gündeme getirildi. Malezya, Lübnan, Cezayir, Libya gibi ülkelerden katılımlarda uluslararası koruma konusunda yasal mevzuata ilişkin eksiklikler ve içtihat bozukluğuna değinildi. Bu sebeple Uluslararası alanda İnsan Hakları temelli bir evrensellik amaçlanıyorsa birçok devletin bu sözleşmeye taraf olması ya da en azından başvurular konusunda eşit bir koruma mekanizmasını yasal mevzuatında oluşturmasının çözüm olacağına ilişkin görüşler paylaşıldı.

6-1951 Cenevre Sözleşmesi Soğuk Savaş zamanında yapılan bir düzenlemedir. Bugün için sığınma sebepleri ve yaşanan sorunlar çok değişmiştir. Örneğin İklim mültecileri bugün Sözleşme kapsamında tanımı karşılamasa da BM İnsan Hakları Komitesi’nin de verdiği bir kararla korunması gerekli olan kişiler olarak kabul edilmiştir.  Sözleşme günümüz koşullarına uygun bir yasal mevzuat olmaktan uzaktır ve dolayısıyla güncellenmesi gerekmektedir.

7-İltica başvurularında mülteci statüsünün belirlenmesinde farklı ülkelerin mahkeme kararlarında içtihat bozukluğu ile karşılaşıldığına işaret edildi. Uluslararası korumanın her ülkede insan hakları temelli sağlanabilmesi için ülkeler arasında işbirliği yapılması gerektiği ve bu konuda devletlerin birlikte daha çok ortak projelerde bir araya gelmelerinin önemine vurgu yapıldı.

8-Entegrasyon, insanların bir toplumla bütünleşmesini, o topluma uyumunu anlatma, bütünleşme ve bulunduğu toplum içerisinde uyum için kullanılan bir terminoloji olup bu konuda temel paradigmalar olan din, dil konusunda devletlerin çaba göstermelerine işaret edildi.

9-Göç aynı zamanda devletler açsından kimi zaman güvenlik sorunu olabilmektedir, bu konuda devletlerin işbirliği içerisinde olması konusunda görüşler belirtildi.

10-Göç ile birlikte insan kaçakçılığı, insanların suç örgütlerinin eline düşmesi ve Uluslararası İnsan Hakları Hukukunda kölelik olarak addedilen suç/istismar konusunda kullanılması ve aynı zamanda kadınların bu kaçakçılık kapsamında sömürüye uğramasına ilişkin bazı saha çalışmaları paylaşıldı. Bunun için devletlerin hem hukuki hem de güvenlik işbirliğinin gerekliliği konusunda görüşler belirtildi.

11-Tarihsel perpektifte yaşanan göçlere ilişkin çalışmalar sunuldu, Ahıska Türkleri, Uygur Türkleri gibi zorla göç edilmeye ilişkin durum analizleri yapıldı ve bu incelemeler literatüre insan hakları ihlalleri olarak not düşüldü.

12-Mimarlık disiplininden sunumlarda, göçmenlere ait konutların yapıları ele alındı. Yine bu sistemlerin kullanılmasında malzemeler konusunda betimlemeler yapıldı.

13-Bulaşıcı hastalıklar konusunda göçmen toplumun yaşadıkları ve alınması gereken önlemlere işaret edildi.

14-Entegrasyonun en önemli paradigmalarından bir tanesi de toplumsal kabuldür. Basının dilinin toplumsal kabul konusunda çok önemli olduğuna vurgu yapıldı. Göçmen toplumun etiketlenmeye (steorotayp) maruz kalmaması, bazı suç tipleri ya da davranış şekilleri konusunda etiketlenmemesi hususunda basının daha dikkatli bir dil kullanması gerektiğine işaret edildi.

15-Göçmen toplumun kimlik problemleri yaşayabileceği, bulunduğu toplumda çoğunluğa ait hissetmek konusunda entegrasyona ilişkin devlet politikalarının doğru seçilmesi gerektiğine işaret edildi. Kültürel entegrasyonda dil ve din önemli bir paradigma olmakla beraber ekonomik katılım da değerli bir sütundur, devletin bu konudaki yaklaşımının önemli olduğuna vurgu yapıldı.

16-Göçte kadının rolünün önemine değinildi, yaşanan problemlerde evini eşini kaybeden kadının, göç dinamiklerinde önemli bir yere sahip olduğu belirtildi. Göç ettiği toplum içerisinde eşit muamele görmesinin beklenmesi gerektiği vurgulandı.

17-Göç olgusu ile karşı karşıya kalan Cezayir, Ürdün, Mısır, Lübnan, Libya, Malezya gibi ülkelerden katılımcılar, bu konuda politika belirleme noktasındaki eksikliklerinin hem kendi hem de çevre ülkelerde yarattığı sıkıntılara değindiler.  Göç konusunda Sözleşmeye taraf olmanın ve ülke mevzuatında yasal politikalar belirlemenin bölgesel güvenlik ve uluslararası hukukun uygulanabilmesi için gerekli olduğu kabul edildi, bu sorunu yaşayan ülkelerin kendi ülke durumlarını analizi ile bu sonuca varıldı.

18-Türkiye’de özel hukuk uyuşmazlıklarının çözüm yöntemleri açısından yabancı uyruklu kişilere yapılacak tebligat, adli yardım, teminat, avukatla temsil ve dava ehliyeti konularında yaşanan sorunlara değinildi ve kanuni düzenlemelerde iyileştirmeler yapılması gerektiği vurgulandı.

19-Özellikle Türkiye ile ilgili varılabilecek sonuçlar bakımından; Türkiye gönüllü dönüşler açısından uluslararası örgütler, STK’lar ve AB ile işbirliğini geliştirerek devam ettirmeli. Gönüllü geri dönüş politikası oluşturmalı ve bu politika sahadan toplanan verilere dayanmalı. Geri dönüşler sırasında ve sonrasında Uluslararası Göç Örgütü’nün (IOM) rehber ilkeleriyle uyumlu hareket edilmeli. Bir taraftan da Türkiye’deki Suriyelilerin sosyal uyumu için şimdiye kadar mevcut hukuki düzenlemeler çerçevesinde uygulanan ve başarılı olarak değerlendirilen politikalar sürdürülmeli sonuçlarına ulaşıldı.

20-AB mali yardım programlarının yöntem ve politikaları analiz edildi. Bu konuda Türkiye’nin yükünün paylaşılmadığı, mülteci krizinde AB’nin üzerine düşeni yapmadığı vurgulandı.

21-Avrupa’da yürütülen kimlik siyaseti değerlendirildi. Avrupa’nın bugün çok kültürlülük ve çeşitlilik politikalarında karar kıldığına ilişkin kronolojik değerlendirme yapıldı. Göçmenlerin bulundukları topluma uyumu için dinin rolüne vurgu yapıldı. Kültürel entegrasyonun iki paradigması olan dil ve din konusunda literatüre ilişkin çalışmalar sunuldu, farklı dinlerden olan kişilerin bu uyumda, kültürel uyumda zorlandıklarına vurgu yapıldı.

22-Libya’nın konumu özellikle Akdeniz göçmen kaçakçılığı bakımından ele alındı. Libya’nın bölünmüş yapısı, merkezi bir devlet yönetiminin olmayışı, uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüklerin yerine getirilmesi ve sözleşmelere taraf olması bakımından sorun yaratan bir durum olarak değerlendirildi. Bu istikrarsızlığın ululuslararası hukukun uygulanmasında sorun teşkil ettiği anlatıldı.

23-Ahıska Türklerinin göç hikayeleri tarihsel perspektifle anlatıldı, İzmir’deki göçmenlerin yaşamları hakkında değerlendirmeler İzmir özelinde aktarıldı. Aynı zamanda Azerbaycan ülkesinde var olmuş göç anlatıldı.

24-Göçmen toplumda poligami ve ataerkil yapının olduğu vakaların mevcut olduğu aktarıldı, bu aile yapıları içerisinde kadınların bu yönde şiddet görse bile sessiz kaldıklarına ilişkin saha çalışmaları aktarıldı. Bu konuda farkındalığın yaratılması gerekliliğine vurgu yapıldı.

25-Türkiye’nin mevcut göç politikası temelinde çok kültürlülük modelinin benimsenmesi mümkün müdür, çok kültürlülük modelinde engeller ve fırsatlar nelerdir? Bu sorulara cevap arandı ve çözüm yolları önerildi. Buna göre;  Türkiye henüz çok kültürlülük modeli için hazır değildir. Ana dilde eğitim, çifte vatandaşlık, göçmenlere yönelik sosyo-ekonomik eşitliğin sağlanması gibi koşulların yerine getirilmemesi bu modelin başarısızlığa uğramasına ve dolayısıyla işsizlik, sosyal izolasyon gibi problemlerin ortaya çıkmasına sebep olacaktır, şeklinde bir sonuca ulaşıldı.

26-Türkiye’deki Mülteciler için Mali Yardım Aracı’nın (FRIT) toplumsal cinsiyet boyutu analiz edildi. Yol gösterici politika belgelerinin varlığına rağmen FRIT kapsamında hayata geçirilen projelerde, toplumsal cinsiyet boyutunun beklenilen düzeyde olmadığı; ancak münferit projelerle toplumsal cinsiyet eşitliğinin, çeşitli açılardan desteklendiği tespiti yapıldı. FRIT kapsamında her iki dilim için de bütçenin tamamı taahhüt edilip sözleşmeye bağlanmış olduğundan göçmenlere yönelik olarak gelecekte hayata geçirilecek mali yardım programlarının, göçmen kadınların ve kız çocukların sosyal, ekonomik ve kültürel olarak farklı risklerle karşı karşıya olduğu fikrinden hareketle,  toplumsal cinsiyet eşitliğini önceliklendirmesinin, insani ve ekonomik açıdan bir gereklilik olduğu ifade edildi.

27-Avrupa’da yaşayan işçi/göçmenlerin artık diasporaya dönüştüğünden hareketle, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde herhangi bir etki kapasitesi/kabiliyeti olup olmadığı sorusu kapsamında çalışmalar sunuldu. Bu kapsamda kavramsal ve tarihi arka plan açıklanarak Türk Diasporasının bugünkü koşulları ortaya konuldu. Bu koşullar altında diasporanın siyasi, ekonomik, toplumsal-kültürel seviyelerde Türkiye-AB ilişkilerini etkileme gücüne sahip olduğu tespiti yapılmıştır. Konuyla ilgili olarak diasporaların bulunduğu ev sahibi ülkelerin ve Türkiye’nin uygulayacağı politikaların önemine dikkat çekilmiştir. Diasporadaki Türklerin bulundukları yerlerde bir vatandaşın yararlandığı tüm haklardan fırsat eşitliği içinde yararlanması için özellikle anadile ve bulunulan ülke diline hâkimiyetin ve eğitim seviyesinin yükseltilmesinin önemi vurgulanmıştır.

28-Devletler özellikle 21. yüzyılda sınır yönetimi adı altında sınırlarına tel örgüler ve duvarlar inşa etmektedir. Duvarların inşasında ise çoğunlukla göçü gerekçe göstermektedirler. Göçün güvenlikleştirildiği bu uygulamalar nedeniyle göçmenler güzergâhlarını değiştirmek zorunda kalmış ve bu durum da sınırlarda yaşanan göçmen ölümlerini beraberinde getirmiştir. Devletler göç politikalarında sınır güvenliğinden öte sınır yönetimi uygulamaları geliştirmelidir sonucuna varıldı. Sınırın sosyolojik ve insani yönü göz ardı edilmemelidir. Sınırın ve aynı zamanda göçün güvenlikleştirilmesinden vazgeçilmeli, sınırların birer ölüm hattı olması engellenmelidir şeklinde vurgu yapıldı.

29-Göçün ekonomik boyutunun en az sosyolojik sebepleri kadar önemli olduğu, özellikle beyin göçünde bu durumun ortaya çıktığı belirtildi. Beyin göçünün temel sebeplerinden ve en önemlisi ekonomik karakterlidir tespiti yapılıp, emeğinin karşılığını alamayan kimselerin daha elverişli koşullar için göç etmekte olduğu vurgulandı. İstihdamın beyin göçünü engelleyecek bir güç olduğu vurgulanmış olup devletlerin beyin göçünü engellemek için özellikle ekonomik iyileştirme politikaları üzerinde durmaları tavsiye edildi.

30-En çok vurgu yapılan konu olarak; istikrarsız yönetimlerden doğan göç olgusunun, ilgili ülke insanlarının başına neler getirdiği ve Türkiye gibi ülkeler olmasa, göçmenlerin çok daha sıkıntılı yaşam sürdürmek zorunda kalacağı söylenerek, örnek göçmen politikası nedeniyle Türkiye’ye teşekkür edildi.

31-Türkiye’nin Suriye’den ve diğer ülkelerden gelen geçici hukuki koruma ve şartlı mülteci statüsüne tabi kişilerle ilgili katlandığı ağır insani ve mali sorumluluğun sonuç alınıncaya kadar ısrarla ve düzenli olarak dünya kamuoyunda çeşitli platformlarda gündeme getirilmesinin gerektiğine vurgu yapıldı.

32-Ülkemizin Suriyeli sığınmacılarla ilgili yapmış olduğu fedakârlık ve harcamaların tam olarak tazmin ve telafi edilmesi hususunda Birleşmiş Milletlerin ve Avrupa Birliğinin gerekli mali yardımları tam olarak karşılamasının bir lütuf değil, mevzuattan kaynaklanan bir sorumluluk olduğu hususunun tekraren ve defaten gündeme getirilmesi ve takip edilmesi gerektiği söylendi.

33-Ülkemizin Suriyeli sığınmacılar ve şartlı mültecilerle ilgili karşı karşıya kaldığı sorunun yargısal çözümünde;

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi çerçevesinde yaşam hakkı ihlal edilen, onur kırıcı muameleye tabi tutulan, özel hayat ve aile hayatı parçalanan kişilerin AİHM’e bu hakları ihlal eden başta Yunanistan olmak üzere AB ülkelerine karşı açılacak davalarda davacıların desteklenmesi hususunda çalışma yapılması ve ilgililerin bilgilendirilmesi, Uluslararası Ceza Mahkemesi nezdinde milyonlarca insanın yerinden yurdundan edilmesinin müsebbibi olan kişiler ile ilgili prosedürün işletilmesi için gerekli stratejilerin üretilmesi gerektiği belirtildi.

Türkiye’nin dünya kamuoyuna kendini anlatabilmesi için, sınırların olmadığı internet ve sosyal medya ortamında dünya kamuoyunu lehimize etkileyecek yayınların ve açıklamaların yapılması, insanların bilincinde olumlu iz bırakılması başta olmak üzere konu ile ilgili müzik, sanat çalışmaları ve etkili sinema filmlerinin oluşturulması yönünde sonuç alıcı uygulamalar yapılması hususunda gereğinin yapılması gerektiği dile getirildi. Yine bu alanda daha çok uluslararası kongrenin desteklenmesinin sesimizi duyurmak için bir vesile olacağı dile getirildi.

İlgili Yazılar